ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ |
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini | Yazarlar Dizini | Kaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi | Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası |
Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri |
ŞERH GELENEĞİ VE LÂMİ’Î’NİN Şerh-İ dİbace-İ gÜlİstan’i
Dr. İ. İmran ÖZTAHTALI1
TÜBAR-XXIX-/2011-Bahar/
ÖZ: Lâmi’î’nin doğum tarihi 877/1472 olarak tahmin edilmekte¬
dir. Fatih Sultan Mehmed (1451-1481)’in son yıllarıyla, II. Bayezid
(1481-1512), Yavuz Sultan Selim (1512-1420) ve Kanunî Sultan Süley¬
man (1520-1566) devirlerini yaşamıştır. İyi bir aile eğitimi aldığı bilinen
Lâmi’î, şairliğinin yanında Fars edebiyatının tanınmış birçok eserini de
Türkçeye aktararak, mensur eserleriyle dikkati çekmiştir. Molla Camî
(ö.897/1492)’nin eserlerinin çoğunu Türkçeye tercüme eden Lâmi’î, Ca-
mî-i Rûm olarak da anılmış, 938/1532’de Bursa’da vefat etmiştir. Olduk¬
ça verimli bir edebî hayatı olan Lâmi’î’nin 45 eseri bilinmektedir. Bun¬
lardan biri de Sa’dî-i Şirazî’nin Gülistan isimli eserinin önsözünü şerh
edip, 910/1504’te tamamladığı Şerh-i Dibace-i Gülistan’da. Makalemiz¬
de Nesir, Şerh, Dibace kavramları üzerinde kısaca durulduktan sonra,
Sa’dî ve Gülistan’ı tanıtılmış, Şerh-i Dibace-i Gülistan’ın çeşitli yönleri
ele alınarak tanıtılmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Şerh, Gülistan, Dibace, Gülistan Şerhi
Annotation Tradition and Lâmi’î’s Şerh-i Dibace-i Gülistan
ABSTRACT: One of the well-known writers in 16th century was
also Lâmi’î Çelebi. Although his birth date has not been certain, it is
believed to be around 877/1472. Lâmi’î Çalebi had lived in the last years
of Fatih Sultan Mehmet (1451-1481), and in the era of II. Beyazid (1481¬
1512), Yavuz Sultan Selim (1512-1520) and Kanunî Sultan Süleyman
(1520-1566), as well. It is known that Lami’î had a fine family education.
Lami had done a significant amount of translation in Persian literature;
moreover he had been famous with his proses. Lami’î Çelebî had also
been called Camî-i Rûm since he had translated most of the Molla Camî’s
(ö.897/1492) works and had passed away in Bursa in 938/1532. There has
been 45 known works of Lâmi’î who had a fairly prolific life. One of
them is Şerh-i Dibace-i Gülistan by annotating the preface of Sa’dî-i
Şirazî’s work called Gülistan and completed it in 910/1504. In this text
the terms prose, annotation, introduction have been defined and taken the
various aspects of Şerh-i Dibace-i Gülistan has been tried to make
known.
Key Words: Annotation, Gülistan, Dibace, Sherh of Gülistan.
Türk-İslâm kültürünün başlangıcım teşkil eden dönemde kültür ve
ilim alanındaki eserlerin çoğu Arap diliyle yazılmış, bununla birlikte
Farsçanın etkisinin artması edebî yönde de Farsçaya olan ilgiyi arttırmış¬
tır.
XIV. Yüzyıldan sonra ortaya konulan mensur eserlerin çoğu Arap¬
ça ve Farsçadan tercüme ve adapte olmak üzere hemen hepsi didaktik,
yol gösterici ve telkin edici amaçlar taşır. Konuları ise ahlâk ve din çer¬
çevesindedir (Levend 1964: 89-115).
XV. Yüzyılda şairlerimizin Arap ve Fars edebiyatının özellikle na¬
zım alanındaki inceliklerini izleyip uygulayabildiklerini, her tür ve şekil¬
de örnekler verebildiklerini görmekteyiz. Şiir alanındaki bu gelişmeler
konu ve üslûp itibariyle nesre de yansımış, dinî, tasavvufi, ahlâki, tarihî,
siyasî, içtimaî, kültürel, ilmî ve edebî her alanda telif, tercüme veya adap¬
te olarak çok sayıda eser verilmiştir (Tolasa 1982: 10).
Türk nesri, XV ve XVI. yüzyılda süslü, orta ve sade olmak üzere
üç türe ayrılmıştır. Çeşitli konularda çok sayıda eser verilmiş, bunlardan
bazıları süslü nesir diliyle, bazıları sade bir dille yazılmıştır. (Soysal
1978: 373). Nesir ürünlerinin konuları arasında çeşitli şerhler de yer al¬
maktadır.
Dilin sürekli kendini yenileyen ve değiştiren yapısı, zaman içinde
zayıf yönlerini geliştirmesine, bünyesine her geçen gün yeni kelime ve
terimler eklemesine, temel çizgisinden sapmamak kaydıyla değişmesine
sebep olmaktadır. Kullanılan kelimeler kimi zaman yerini bir başkasıyla
paylaşmakta, kimi zaman da kullanımdan düşmektedir.
Dil açısından klâsik metinlerin yeni nesillere aktarılması, anlaşıl¬
ması güç olan bazı ibarelerin açıklanması ihtiyacı Batı'da Aristoteles za¬
manında ortaya çıkmış, başta Homeros olmak üzere eski metinleri açık¬
lama çabası Filolojinin doğmasına sebep olmuştur (Bayrav 1975: 1). Ba-
tı’da Filoloji adı altında gelişen çalışmaların İslâm tesirindeki edebiyatın
içerisinde önceleri tefsir kelimesiyle karşılandığını görmekteyiz. Lâmi'î,
Şerh-i Dibace-i Gülistan’da “zıll” kelimesini şerh ederken, kendi ifade¬
siyle; “ve bazılar nimet hıfz ve heybet ma’nâlarıyla dahi tefsir etdiler”
diyerek şerh yerine tefsiri kullanmıştır (Lâmi’î Çelebi Bursa Yazma ve
Eski Basma Eserler Kütüphanesi (BYEBEK) Genel 1519, 58). Kur’an
ayetlerinin ve Hadis-i şeriflerin doğru ve detaylı anlaşılmak istenmesi
üzerine, onların açıklanması yoluna gidildi (Pekolcay-Sevim 1991: 39).
Tefsir, her türlü metin ve kelimenin açıklaması anlamını taşırken zamanla
sadece Kur’an-ı Kerim’in tamamının, birkaç sure ya da ayetinin açıklan¬
masını ifade etmeye başladı. Bunların dışında kalan metin ve kelimelerin
açıklanması şerh kelimesi ile ifade edildi.
Türk edebiyatında şerh örneklerinin daha çok dinî ve tasavvufî
alanlarda yoğunlaştığı görülmektedir.
İncelediğimiz Şerh-i Dibâce-i Gülistân2 metni tasavvufî eserler
grubuna girmektedir.
Türk edebiyatı bütünü içinde Sadi-i Şirâzî’nin Gülistan’ına yapılan
şerhler önemli bir yer tutar. Lâmi’î Gülistan ve müellifi için de şunları
söylemektedir: "Sa'dî mahlasıdır. Adı Muslihu’d-dindir. Memdûhu olan
padişahın adı Sa’d idi. Kendisini ona nispet edip mahlası Sa’dî kalmıştır.
0 ki Sa’d bin Atabek Ebubekr bin Sa’d bin Zengîst’tir. Devrinin
meşayihinden ve efâzil-i sûfiyyedendir. Şeyh Ebu Abdullah Hafî'nin buka-
1 şerîfi mücâvirlerindendir. ” (Lâmi'î Çelebi BYEBEK Genel-1519, 52).
Sa’dî'nin eserleri içerisinde şöhretine vesile olmuş, yazma ve bas¬
ma nüshaları en çok olan Gülistan’dır. Eser 656/1258'de Salgurlu hane¬
danından Ebu Bekir b. Sa d b. Zengî adına telif edilmiştir.
Gülistan’da Farsça ve Arapça şiirler yanında ayet ve hadislere de
yer verilmiştir. Batı ve Doğu dillerinin birçoğuna defalarca çevrilmiş,
şerh edilmiştir. Gülistan, Türkçeye ilk kez 793/1391’de Seyf-i Serayî
tarafından (Karamanlıoğlu 1989: 16), Çağatay Türkçesi’ne ise İsticabî
tarafından 800/1397 tarihinde çevrilmiştir (Yazıcı l997: 240). İlk tercü¬
melerinin ardından defalarca Türkçeye çevrilmiş, şerhleri yapılmıştır.3
Bunların içerisinde en çok istinsah edilmiş veya baskısı yapılmış
olanlar, Sûdî (Ö.1005/1596) ve Şem’î (ö. l005/1596)'nin Gülistân şerhle¬
ridir (Sûdî: 1293)4.
Gülistan Dibacesi Şerhleri
Dîbâce, Farsçada “dîbâh” şeklinde sevgilinin yüzü anlamında kul¬
lanılırken Aramî Dili vasıtasıyla Arapçaya geçtiği ve “dibâc” veya
“deybâc” şeklinde kullanıldığı ileri sürülmektedir. Dibace, dallı çiçekli
bir cins ipekli kumaş manasına kullanılmıştır (Becker 1990: 579). Bir
başka görüşe göre "diba" kelimesinden -çe küçültme ekiyle yapılmış bir
kelimedir (Uzgör 1990: 3) Lâmi’î "dîbâce” kelimesinin şerhini yaparken
anlamının aslında ruhsar manasına yanak olduğunu bu yüzden kitapların
evveline dibace dendiğini belirtmektedir (Lâmi’î Çelebi BYEBEK Genel-
1519: 107). Tespit edebildiğimiz başlıca Gülistan dibacesi şerhleri şun¬
lardır:
a. Rüşdî-i Karahisarî; Şerh -i Dibâce-i Gülistân adıyla BYEBEK,
Orhan 1170’te kayıtlıdır. 150x105, 123x75 ölçülerinde, 86 yaprak, 13
satır, talikle yazılmıştır. Nüshada zaman zaman Lâmi’î'ye atıfta bulunul¬
muştur. Diğer nüshası yine Şerh-i Dibâce-i Gülistân adıyla BYEBEK,
Haraççı 990'da kayıtlıdır. Bu nüsha 190x134, 125x80 ölçülerinde, 131
yaprak, 13 satır, talikle yazılmıştır. Eserin telif tarihi 993/1585'tir.
b. Pir Hamdi (ö. 1012/1603); BYEBEK'te Hutbe-i Şerh-i Dibâce-i
Gülistân adıyla Millî 1970'te kayıtlıdır. Tespit edebildiğimiz tek nüshadır.
188x122, 130x64 ölçülerinde, 20 yaprak, 19 satır, nesihle yazılmıştır.
c. Safvet; Şerh-i Cedid-i Dibâce-i Gülistân olarak isimlendirilen
eserin tespit edebildiğimiz tek nüshası Süleymaniye Kütüphanesi, Serez
2559'da kayıtlıdır. 220x139, 163x82 mm. ölçülerinde 190 sayfa olan eser,
nesihle yazılmıştır. Eserin giriş kısmında Seyyidizade, Surûrî, Şem’i,
Kâfî, Mevlâna Sûdî ve Lâmi'î'ye atıfta bulunulmakta, bu atıf sırasında da
Lâmi'î'nin şerhinin ayrı bir yere sahip olduğu vurgulanmaktadır. Eserin
telifiyle ilgili olarak 1200/ 1792 senesi verilmektedir.
d. Hevâî; Tek nüshasını Manisa il Halk Kütüphanesi'nde tespit et¬
tiğimiz eser, Genel Kitaplık 2622'de kayıtlıdır. Müellif Güldeste-i Riyâz-ı
İrfan'da Hevâî Efendi adıyla geçmekte ve Arapça bir Gülistan şerhi telif
ettiğine değinilmektedir. Gülzâr-ı irfan’da da bu bilgiye rastlanmaktadır.
(İsmail Beliğ Genel 122, 151; Mehmed Fahreddin Atıf Efendi Kitaplığı
1923, varak 344a; Mehmed Fahreddin Millet Kütüphanesi Ali Emirî
1098, varak: 362b)5 Buradan hareketle Hevâî'nin Gülistan’ı ele aldığı iki
ayrı eseri olduğu düşünülebilir. Şerh Türkçe olmakla birlikte sadece diba¬
cenin şerhinden ibarettir. Talikle yazılan nüsha 57 yapraktır, 1a'da
“Bismillah'ir-rahman'ir-rahim Nûr-ı gülistân-ı hidâyet-şemîm”le başla¬
makta, 58a'da “es-sâniye min şehri rebi'u'l-evvel senesinde tis'in ve tis a¬
mie min el-hicre” ibaresinden de anlaşılacağı üzere Hicri 990/1582'de
yazılmıştır.
e. Kânî; Şerh-i Dibâce-ı Gülistân adlı eserin bir nüshası, Türk Dil
Kurumu 251 numarada kayıtlıdır.
f. Muhammed b. İbrahim Telli; Şerh-i Dibace-i Gülistan adıyla,
İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi, Türkçe Bölümü, 12450 numa¬
rada kayıtlıdır.
g. Lâmi’î Çelebi; Muhtelif isimlerle Türkiye ve yurtdışı kütüpha¬
nelerinde birçok nüshası bulunan eser, 9 Recep 910/1504’te II. Bayezid'e
sunulmuştur. Çalışmamıza esas olan nüsha Bursa Yazma ve Eski Basma
Eserler Kütüphanesi (BYEBEK) Genel 1519’da kayıtlıdır.
Lâmi’î’nin Şerh-i Dibace-i Gülistan’ı
Sa'dî'nin Gülistân dibâcesi münacat, na't, sebeb-i telif, Atabek
Ebubekir hakkında bir methiye ile başlar. Bu başlangıç Gülistân’ın giriş
kapısıdır. Ayet ve hadislerle de süslenmiştir.
Gülistân’ın kendisi kadar dibacesinin de müstakil olarak şerhi ya¬
pılmıştır. Dibacenin önemini Lâmi'î şöyle vurgular: “Dibâce-i Kitâb-ı
Gülistân ki ucûbe-i ehl-i hayâl ve numûne-i sihr-i halâl ve nev-bâve-i
bustân-ı beyân ve tezkire-i dostân-ı zemân ve nüzhet-gâh-ı ulü-1-elbâb ve
kıble-gâh-ı tullâbdur”(Lâmi’î Çelebi BYEBEK Genel 1519: 4).
II. Bayezid'e sunulan Şerh-i Dibâce-i Gülistân, Allah'ın övgüsüyle
başlamakta, O’nun yanında ve övgüsünde kendisinin acizliğini ortaya
koymakta ve Hz. Peygamber'in övgüsüne geçmektedir. Kitabın telif se¬
bebi ve telif tarihini belirttikten sonra “Mukaddime” başlığı altında Fars
Dili'nin genel özelliklerini Arapça ile karşılaştırarak vermiş, bu konudaki
görüşünü de: "Lugat-ı Arabi'ye i'caz-ı şân-ı Muhammedî (sav) ve belâgat-
ı Kur'aniyye ve fesâhat-ı terkibiyye ve muhassenât-ı marziyye bir vechle
melâhat ve letâfet virmişdür ki hiçbir dil anun dâiresine mütekârib ola¬
maz. " diyerek ortaya koymuştur.
Eserde geçen her kelimeyi ekleriyle birlikte en küçük ayrıntısına
varıncaya kadar açıklamıştır. Kelimelerin Arapça, Farsça ve Türkçe kar¬
şılıkları verilmiş, aynı anlama gelen başka kelimeler var ise onlar da akta¬
rılmış, yapı ve ses özelliklerine değinilmiştir. Kelimelerin anlamlarıyla
ilgili olmak üzere Fars Edebiyatından örnekler verilmiştir. Lâmi'î bunu
“Hâre oldı ve makâmına münâsib kavânînden istishâdla Farisî
devâvinden derc kılındı. ” cümlesiyle dile getirmiştir (Lâmi’î Çelebi Ge¬
nel BYEBEK 1519: 2). Metinde anlama uygun olarak ilgili kısımlarda
ayet ve hadislere de yer verilmiştir. Eserin çeşitli kütüphanelerde toplam
altmış üç yazma nüshası tespit edilmiştir.
Lâmi’î eserin yazılış nedenini günümüz diliyle şu şekilde vermek¬
tedir: “Bir sabah sakince otururken gökten şimşek gibi bir ses kulağıma
geldi: Ey huzur makamında oturan, ey sevincin gizli sarayı, ey gönül
kâbesinde ibadete çekilen kişi, iki yüzyıl suskun oturmaktansa güzel söz¬
ler söylemek, bin yıl boş boş oturmaktansa az bir zaman tefekkür etmek
iyidir.
Şiir:
Bi-hamdillah ki var her nev’a kuvvet
Neyiçün fi’le gelmez ol mürüvvet
Daha sonra gönül bu sese kulak verip coştu ve bu sese cevap verdi:
Mesnevî:
Ey vâkıf-ı sırr-ı âferîniş
V’ey câm-ı cihân-nümâ-yı bîniş
Ey hükm-i turâ nefâî lâzım6
Bu emri yerine getirmek oldukça güçtür: ‘Bunun için oldukça çok
söze, hatırdan vazgeçmeye, belagat sermayesine, letafet sahibi olmaya,
fikri güce ve bakir hayallere ihtiyaç vardır. ’ dedikten sonra mesnevi şek¬
linde yazılmış bir manzumeyle devam eder:
Olursam ayn-ı avnun birle zûr
Virem hurşîdveş âlemlere nûr7
İdersen zerrece fazlundan ihsân
Olam bir katre iken bahr-i ummân
Dirîg olmasa iksîr-i nazardan
Geçe hâküm gubârı kadr-i zerden
Virirsen ger şeref mihrün yüzinden
Kamer nûr ola bahtum yıldızından
Olursa bâg-ı dil lutfunla sîr-âb
Olam gülzâr-ı cennet gibi şâd-âb
Durum böyleyken ‘e’l-fâlu alâ mâcerâ’8sözü gereğince temizliğin
ve iyiliğin sembolü, vefalı arkadaşlardan biri kapıdan içeri girdi ve dedi
ki: ‘Ne olaydı da bu konuşma güzellik sahibinin ve hayal odasının yeni
gelininin inandırma perdesini ve gönülsüzlük örtüsünü ortadan kaldır-
saydı. Keşke Gülistan’a Türkçe yazılmış bir şerh olsaydı da anlaşılma
güçlükleri ortadan kalksaydı. ’ Ben de dedim ki: ‘Allah’ın izni ve dostla¬
rımızın yardımıyla bunun ortaya çıkması bir küçük iltifata bağlıdır. ’ Bu¬
nun üzerine dostumuz ve sadık mahbubumuz, ‘va’dü’l-kerîmi deynûn ve
hulfihu şeynûn’ 9 deyip bütün bahaneleri geçersiz kıldı. Türkçe kelimeler
zariftir ve hem Parsî kelimeleri şerh etmek için de su gibi uygundur. Bu
şerh de gerekli ve zorunludur” (Lâmi'î Çelebi BYEBEK Genel 1519: 4).
Tokuz yüz on idi târîh-i hicret
Garaz bu nakşdan kim olur âbâd
Kim anı göre eyde âferîn-bâd
Duâ-yı hayrdur ehl-i nazardan
Diri olmaya lütf-ı mâ-hazardan
(Lâmi’î Çelebi BYEBEK Genel 1519: 5)
Lâmi'î, Dibace'nin şerhini yaparken kullandığı lugatlardan da söz
etmekte, Cevher-i Sıhah-ı Luga'yı (Lâmi’î Çelebi BYEBEK Genel 1519:
23) Lugat-ı Hüsamîyi (Lâmi’î Çelebi Genel 1519: 30) ve Sıhahü'l-Fürs'ü
(Lâmi’î Çelebi BYEBEK Genel 1519: 12) zikretmektedir.
Lâmi’î’nin terekesi A.191/797 numaralı defterin 39-42 sayfaları
arasında kayıtlıdır (Erünsal 1990: 186). Listedeki eşyanın önemli bir bö¬
lümünü kitaplar teşkil etmektedir. Bu liste sayesinde Lâmi’î’nin kütüpha¬
nesi, okuduğu eserler ve ilgi duyduğu konular hakkında bilgi sahibi ol¬
maktayız. Bu listeyi hazırlayan kassam, çoğu zaman kitap adlarını kı¬
saltmış ve meşhur olan şekilleriyle kaydetmiştir. Listede Arapça ve Fars¬
ça eserler ilk sırayı almakta, Lâmi'î’ye ait olmak üzere birkaç Türkçe eser
de bulunmaktadır. İslâmî ilimlerin her dalından eserler bulunmakla birlik¬
te tasavvufî eserlerin sayısı ağır basmaktadır. Bunlar arasında şerhlerin
önemli bir yer tuttuğu görülmekte, kayıtta Dibace şerhinde söz edilen
lugatlar da geçmektedir10.
İktibasta bulunduğu şairlerin bazı eserleri de tereke kaydında bu¬
lunmaktadır: Münşe'ât-ı Câmî, Yûsuf u Züleyhâ, Câmî, Makamât-ı Harîrî,
Dîvân-ı Kemâl-i Isfehânî, Dîvân-ı Enverî, Dîvân-ı Selmân, Dîvân-ı Zahîr.
Lâmi'î'nin Şerh-i Dibace-i Gülistan’ı kaleme alırken, kendisinden
önce yapılmış tercüme ve şerhleri de gözden geçirdiği dikkati çekmekte¬
dir. Lâmi’î, Mevlana Câmî'nin Gülistan Şerhi’ni de okuduğunu belirt¬
mektedir. “Şebeh” kelimesinin şerhinde “ba’zı erbâb boncuk manasına
naklettiler.” (Lâmi’î Çelebi BYEBEK Genel 1519: 116) cümlesi ve “zıll”
kelimesinin şerhinde de “ve ba’zılar nimet hıfz ve heybet manalarıyla
dahi tefsir ettiler.” (Lâmi’î Çelebi BYEBEK Genel 1519: 58) cümleleri
bu düşünceyi doğrulamaktadır.
Dikkati çeken bir başka nokta da Dibace-i Gülistan şerh edilirken
tek bir nüshanın esas alınmayışıdır. Değişik nüshalara da değinilerek
bunlar arasındaki farklılıklar ayrı ayrı ortaya konmuştur. Bu farklılıklar¬
dan doğan değişiklikler esas aldığımız nüshada şerhe yansıtılmıştır. Bu
tespitler şunlardır:
29. (varak)/ 14. (satır)- "ba’zı nüsahda kerde ve nihâde yerine
küned ve nehed vâki olduğı tasarruf-ı nâsıha haml itmeyüp buna karine
getürmek siyâkun sibâka irtibatı mülahaza olunmayup te’essüfâta ve
tekellüfâta irtikâb itmekdür."
30/4- "bazı nüsahda mevsim-i kudüm-i gül düşmüş ve bazısında
kudüm-i mevsim-i gül düşmüş. "
31/11- "ba’zı nüsahda nalî düşmüş."
33/12- " ba’zı nüsahda Bâ ile behorî düşmüş. Ol takdirce istifhâm-ı
inkârî olur."
54/17- " ba’zı nüsahda âlem yerine avâm düşmüş."
57/3- " ba’zı nüsahda öyle tasrih olunmuş ol takdirce altun kağıdı
gibi keserler."
66/11- " ba’zı nüsahda mâtelâ vâki olmuşdur. Ol takdirce mâ
masdariyye olur."
67/16- " ba’zı nüsahda lizâlik düşürmüş."
84/1- "ekser nüsahda bu beyt-i âhir yokdur ve ba’zı nüsahda bu
beyt-i mezkurden evvel bir nice beyt dahi zikr olundı hakk budur ki
tasarrufât-ı nâsıhdandur."
85/6- " ba’zı nüsahda kecâve mihnet düşmüş."
89/8- "ve ba'zı nüsahda ü nakz ahd evlu ela lübâb düşürmüş."
102/6- "ekser nüsahda der hemân ruz vâki olmuş."
103/12- "ba'zı nüsahda zahire düşer mudie ma nâsınadur."
104/6- "ba'zı nüsahda mâ’il düşmüş."
120/2- "ba zı nüsahda be-heme-hâl tehammül mahmud est dahi dü¬
şermiş. Ol takdirce beyt olur. Ya ni: Dirgeli halde sabr gökcekdür. "
Şerhin sadece kelimelerin sözlük anlamlarının verilerek açıklanma¬
sı olmadığını daha önce belirtmiştik. Şârihin dil bilgisi yanında, fıkıh,
kelam, hadis, coğrafya, tarih, edebiyat gibi daha birçok ilim dalında da
bilgi sahibi olması gerekmektedir. Lâmi'î'nin İslâmî ilimlerin yanında
beşerî ilimlere de vakıf olduğu, şerhini yaptığı kelimelerden anlaşılmak¬
tadır.
Eser, sözlük çalışmalarına kaynaklık edebilecek özelliklere sahip
olmanın yanında ansiklopedik bir lügat niteliğindedir.
SONUÇ
Bir metnin şerh edilmesi ve bu şerhin kalitesi, şârihin eğitim düze¬
yi ve çeşitli bilimlere hâkimiyetiyle orantılıdır. Bu yönüyle de şerhler
beşerî ve dinî ilimlere kaynaklık edebilecek bir bilgi birikimine sahiptir.
Lâmi’î’nin Şerh-i Dibâce-i Gülistân’ında da şârih, tüm bilgi ve birikimini
şerhe yansıtmıştır. Buradan hareketle müellifin ufkunun ne kadar geniş
olduğu anlaşılabilmektedir.
Şerh-i Dibâce-i Gülistân belirli bir sistematik içinde yapılandırıl¬
mıştır. Lâmi’î Çelebi eserin şerhinde her kelimenin karşılığını Türkçe
vermiş, bununla birlik Arapçasını da ifade etmiştir. Orijinal metinde ge¬
çen dilbilgisi ile ilgili özelliklerin açıklamasını yaparken de zaman zaman
Arapçadaki hallerini de yazmıştır. Şarih, yeri geldikçe de anlatılanların
doğruluğunu kuvvetlendirmek için, ayet, hadis, darbı mesel ve meşhur
şairlerin beyitlerini şahit olarak göstermiştir. Bu aşamadan sonra da bazen
kendinden önce aynı esere şerh yazanların görüşlerini değerlendirmiştir.
Bu görüş sahiplerinden bazen isim vererek bazen da “bazılar dimişler”,
“bazı şurrâh” şeklinde üstü kapalı olarak söz eder. Bazen kitapların isim¬
leri açıkça anılır. Böyle bir tutum günümüz dipnot anlayışına uymasa da
şerhin kaynaklarını veren önemli ipuçlarıdır.
Aynı eser üzerinde yapılan şerhlerin birbirinin tekrarı olmadığını
söylemek gerekir. Lâmi’î, daha önce aynı konuda yazılmış şerhlerden
yararlanmış olsa bile kendine özgü bakış açısını şerhe yansıtır. Lâmi’î
Çelebi hemen hemen tüm eserlerinde öğretici ve eğitici kimliğini ortaya
koymaya çalışmıştır. Lâmi’î, genellikle şerh ettiği her parçanın bitiminde
şerh ettiği ibare hakkında daha önce ileri sürülen görüşleri özetler ve
özetlerin sonunda kendi düşüncesini de ilâve ederek bahsi tamamlar.
Lâmi’î Çelebi, Şerh-i Dibâce-i Gülistân’da sadece şerh edilen met¬
nin anlaşılırlığını sağlamakla yetinmemiş, şerhini, çok yönlü ansiklopedik
bir sözlük ve ders kitabı olarak düzenlemiştir. Bu kurgu Lâmi’î’nin diğer
eserlerinde de tespit edilebilen öğretme hevesi ve amacının bir gösterge¬
sidir. Lâmi’î’nin Şerh-i Dibâce-i Gülistân’ı diğer Gülistan dibacesi şerh¬
leriyle Gülistan’ın tercüme ve şerhlerinde adı zikredilerek özel bir yere
konulmuş, daha sonra yapılan şerhlere örnek olmuştur.
ATLANSOY, Kadir (1993), Bursa Vefeyatnamelerindeki Şairlerin Biyografileri,
(Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora
Tezi), Bursa.
BAYRAV, Suheyla (1975), Filolojinin Oluşumu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Yayınevi, İstanbul.
BECKER, C.H. (1978), “Dibac”, İslam Ansiklopedisi, C. III, İstanbul.
ERÜNSAL, İsmail (1990), “Türk Edebiyatı Tarihinin Arşiv Kaynakları IV
Lâmi’î Çelebi’nin Terekesi”, Türklük Bilgisi Araştırmaları Fahir İZ Ar¬
mağanı, New York.
KARAMANLIOĞLU, Ali Fehmi (1989), Gülistan Tercümesi, Türk Dil Kurumu
Yayınları, Ankara.
Lâmi’î Çelebi, Şerh-i Dibace-i Gülistan, Bursa Yazma ve Eski Basma Eserler
Kütüphanesi, Genel 1519.
LEVEND, Agâh Sırrı (1964), “Ümmet Çağında Ahlâk Kitaplarımız”, TDAY
Belleten, Ankara.
ÖZTAHTALI, İbrahim İmran (1997), Lâmi’î’nin Şerh-i Dibace-i Gülistan’ı,
(Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek
Lisans tezi), Bursa.
PEKOLCAY, Necla - SEVİM, Emine (1991), Yunus Emre Şerhleri, Kültür
Bakanlığı Yayınlan, Ankara.
SOYSAL, M. Orhan (1978), Eski Türk Edebiyatı Metinleri, İstanbul Sevinç
Matbaası, İzmir.
Sudî, Şerh-i Gülistan (1293), Ali Bey Mat. İstanbul.
Sudî, Şerh-i Gülistan (l249), Matbaa-i Amire, İstanbul.
TOLASA, Harun (1982), "15. Yüzyıl Türk Edebiyatı Anadolu Sahası
Mesnevileri, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve
Edebiyatı Dergisi, S. l. İzmir.
ÜZGÖR, Tahir (1990), Türkçe Dîvân Dîbâceleri, Kültür Bakanlığı Yayınları,
Ankara.
YAZICI, Tahsin (1997), "Gülistan", İslâm Ansiklopedisi, C. XIV, İstanbul.
Uludağ Üni. Fen-Ed. Fak. TDE Böl. iboz@uludag.edu.tr
Geniş bilgi için: İbrahim İmran Öztahtalı (1997), Lâmi’î’nin Şerh-i Dibace-i
Gülistan’ı, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (basılmamış Yük¬
sek Lisans tezi), Bursa.
Mahmud b. Kadî-i Manyas, Şahidî ibrahim Dede, Şem'î Şem'ullah (Prızrenli),
Sûdî-i Bosnevî, Ayşî Mehmed Tîrî Efendi, Mehmed Zâifî Efendi, Hevâi el-
Bursavî, Şeyhülislâm Hocazade Es’ad Efendi, Sait b. İlyas Fasih, Hasan Rıza
Efendi, Babadağî ibrahim Efendi, Ahmed Saib İzzet (İstanbul 1291), Meh-
med Said (İstanbul 1291), Şevket Beyzade Safvet2, Osman Faik (İstanbul
1307), Cafer Tayyar (İstanbul 1308), Niğdeli Hakkı Eroğlu (Niğde 1944), Ki¬
lisli Rıfat Bilge (İstanbul 1958), Hikmet İlaydın (İstanbul 1946-1974), Yakub
Necefzade (İstanbul 1965) tarafından tercüme ve şerhleri yapılmıştır (Yazıcı
1997: 241; Kanar 1995: 224).
Bu şerhte iki müellifin şerhleri bir arada basılmıştır. Asıl metin Sudî'nin ol¬
makla birlikte metinin kenarlarına Şem'î'nin şerhi de basılmıştır.
Geniş bilgi için bk. Atlansoy (1993).
Ey ki yaratma sırrına vakıfsın. Ve ey basiretin dünyayı gösteren kadehi! Ey
senin hükmünü yapıp yerine getirmek lazım.
İlk beytin son tefilelerinde hece eksiği vardır.
Hata devam ettiği üzeredir.
Söz vermek borçtur. Ondan dönmek kusurdur.
Bu şerhlerden bazıları şunlardır: Şerh-i Ferâyiz li Seyyid, Şerh-i Meşârik li-
Ferişte, Şerh-i Divân-ı ‘Ali, Şerh-i Müciz li-Nefis, Şerh-i Lâmiye, Şerh-i Gü¬
listan, Şerh-i Mesnevî, Şerh-i Kaside-i Kıvamî, Şerh-i ihtiyar Cild-i Şâni,
Şerh-i Şir’a li-Seydi ‘Ali-zâde, Şerh-i Tevfik, Şerh-i Füsus, Şerh-i, Dibâce-i
Gülistân, Şerh-i Kasîde-i Mahmudiye, Şerh-i Makâmât-ı Harîrî, Şerh-i ‘Aruz,
Şerh-i Muciz, Şerh-i Leme’ât, Şerh-i Menâzil, Necm-i Dâye, Fârisî